Radikal Blog
Kanımca mimarlık kitabına göre yapılan bir meslek değil, bu yüzden Mimar Sinan'ın yaptıklarını o çağın bir yansıması olarak görebiliriz. Bugün mimarların yaptığı, bir ayna tutmaktan başka bir şey değil günümüz dünyasına. Çalışma şekillerimiz, ürettiklerimiz bugünün dünyasının şekle şemale bürünüşüdür.
Kanımca mimarlık kitabına göre yapılan bir meslek değil, bu yüzden Mimar Sinan'ın yaptıklarını o çağın bir yansıması olarak görebiliriz. Bugün mimarların yaptığı, bir ayna tutmaktan başka bir şey değil günümüz dünyasına. Çalışma şekillerimiz, ürettiklerimiz bugünün dünyasının şekle şemale bürünüşüdür.
"Bugün ne giysem?" üzerinden görüşümü belirtmek istememin özel olarak sebebi moda konusunda mimarlığa göre daha duyarlı bir toplum olduğumuza inanıyor olmam. Moda yeni kumaşların ve dikiş tekniklerinin geçmişten gelen çizgiler ile birlikte çalışabildigi, kıyafeti taşıyan insanınkonforunun, güzelliğin ve gösterişin de her zaman göz önünde bulunduruldugu bir alan.
Ben bir modacıysam ve Eda Taşpınar'a kıyafet tasarlıyorsam içinde dekolte, yırtmaç olmayan son derece sönük, renksiz bir kıyafeti giymesi için onu ikna etmem çok güçtür. Aynı şekilde Emre Kongar'a zorla lens taktirip, sakalına ustura ile girişirsem, dikey çizgili ekonomist gömleği ve kravatla gezmesini tavsiye edersem bu iki insanın ruhunu ezmiş, onları kendime göre bir görüntü içerisine sokmuş olurum. Binalar da kıyafetler gibi ifade eder içerisindeki insanları. Havalandırması, güneş alışı, kendine has oluşu, havalı görüntüsü ile kiyafetlerimizeki gibi bizi cevre koşullarından korur, arzu ettiğimiz kadar mahremiyet sağlar.
Televizyonda mimarlıkla ile ilgili bir tartışma olduğu zaman çoğunlukla telefonum yerinde durmaz. Ardı ardına mesajlar yağar,"falan kanalı aç hemen"diye. Bu telaş sonrasında program bittiğinde görüşlerini benimle paylaşan dostlarımın ve ailemden insanların çoğu mimarlik egitimi almamış olsa da çok sağlıklı geri bildirimler yapar. Çünkü mimarlık ile ilgili bir görüş sahibi olmak içinmimarlık egitimi almış olmanız gerekmez. Müzik, heykel ve modada da olduğu gibi.
Yine böyle bir akşamdı geçtiğimiz perşembe akşamı. Mehmet Ali Birand'ın 32. gün programında Üsküdar Belediye Başkanı, projeleri ile birlikte programa gelmiş renkli bir mimar, İşbank, Ankara'da Halk Bankası ve MetroCity binalarını yakından tanıdığınız Doğan Tekeli ve bir akademisyen konuktu.
Program bir şekilde bana son zamanlarda çok popüler olan modacılar ve İvana Sert'in bugün ne giysem şovunu düşündürttü. Bir tür aşağı görme şekli olarak değil, aksine sağlıklı bir örnek olarak. Moda, müzik için var olan bilincin mimarlık için ne kadar eksik olduğunun en kolay şekilde altını çizebilmek için.
"Üsküdar tarihi bir belediyedir, buraya modern bir cami olmaz" diyor başkan. "Bırakın ibadet edenler kendileri seçsin dinsizler değil" demeye kadar getiriyor bu projeyi. "İbadethaneyi tasarlayan inançlı olmalı" diye de ekliyor. Mimarlık konuşulmuyor. Her konuda oldugu gibi yine bir particilik, yetmez ama... tavrı hakım programa. Ayrıca "Yarışma süresi çok kısaydı, tecrübesiz gençler iyi bina yapamaz"gibi katılamayacağım görüşler de dile getirildi. En usta mimarların bile yaptığı projeler ilk ayda aldıkları şekil ile inşa edilmezler. Zaman konusunda bir endişe duymak yersiz.
Birand bir yarışma daha yapalım dedi, "Hepimiz aynı fikirdeyiz değil mi?" dedi. "Yapalım" dendi.Futbol programlarında denir ya bu maç günlerce oynansa yine bu skorla biter diye, işte öyle bir durum ile karşı karşıyayız oysa ki biz. İster dunyanın en kapsamlı, sanatçıya, kamuoyuna ve siyasilere saygılı yasaları çıkarılsın, ister dunyanın ve Türkiye'nin en iyi mimarları bu yarışmaya katılsın sonuç aynı olacaktır.
Bir sıkıntı varsa bu kanımca mimarlığı bir çeşit pasta yapım süreci olarak algılamamızdan dolayı ortaya çıkıyor.
Benzer bir yayın biraz daha dinamik bir şekilde Habertürk'de gerçekleştirildi bir hafta kadar sonraFatih Altaylı tarafından. Orada da İlber Ortaylı, Han Tümertekin, Emre Arolat ve Sinan Genim vardı. Bizim sınıf lisenin en haylaz sınıfıydı, bizim zamanımızda gençlik çok başkaydı tavrı hakimdi genel olarak programa oradaki en üretken insan olan Emre Arolat'ı ayrı tutarsak.
Yine herkesin anlayabileceği bir çeşit "moda" konusu olan futbol formalarından yola çıkarsak, Galatasaray futbol takımına yarınki maçta 1946'da giydiği formayı giydirip, 1970'den kalma bir futbol topunu verirseniz ne Elmander kalır, ne Muslera futbol sahasında. 90 dakikalık kullanım için tasarlanan kıyafetler seneler içinde endüstrinin yardımı ile hafiflemistir, futbol topları mühendislik ile günümüzde olabilecek en ideal şekle sokulmuştur. Özel yıllarda üretilen nostaljik formalar bizi yalnızca gülümsetir. Konu bir takımın forması ise önemli olan yanlızca armanın eski ile aynı olmasıdır. Son yıllarda renklerini bile deplasman formaları için gerçek renklerinden tamamen farklı seçen büyük kulüplerimizi görüyoruz. Mor formalı bir Galatasaray daha az mı Galatasaray oluyor?
Biz mimarlara "Bugün ne çizsen?" diye sorduğunuzda bu sorunun cevabını akıl mantık sınırları içerisinde ancak "Bugün ne giysem?"e verdiginiz cevap gibi bir tavır içerisinde cevaplayabiliriz.1500'lü yıllardaki kıyafetler ne kadar da güzeldi ya bugün yemeğe büyük büyük dedenin ceketiyle gel bence şeklinde bir cevap düşünemiyoruz değil mı? Bunu illa ki giymek isteyen birisi olursa diğer kıyafetlerine göre çok daha rahatsız bir şekilde oturacağını, ortamda bir piyes düzenlenmiyorsa çok abes gözükeceğinin farkında olur.
Camiyi kullanacak insanlar elbette ihtiyaclarını en iyi şekilde karşılayacak, huzur içinde ibadet edecekleri bir yapı isteyecek ve her tasarım aşaması bunun etrafında geliştirilecektir.Karacaahmet Mezarlığı'nın girişideki modern caminin içi bana bir lüks restoranı anımsatıyor,modernin de iyi ve kötü örnekleri olacaktır.
Minarelere bugün ne kadar ihtiyaç duyuyoruz? Kubbesiz bir cami güzel ve görkemli olamaz mı? Çok uzağa gitmeye, yeni bir yarışmaya gerek yok, yarışmada ikinciliği kazanan proje ile paylaşan Tabanlıoğlu geçmişli genç mimarlar Süleyman ve Nihal Akkaş'a ait tasarımda olduğu gibi farklı bir çatı önerdiğini görebilirsiniz kubbe yerine. Bu demek istediğim şey için bence - hatta jüri tarafından da garip bir şekilde kazanan proje ile aynı değerde görülmüş - fevkalade bir örnek.(Çamlıca Cami'si yarışmasında yukarıda gördüğünüz proje de jüri tarafından kazanmış gösterildi, ancak bu projeden basında yeterince bahsetme ihtiyacı da görülmedi)
Bugün ne çizsem derdine düşen bir mimarın bulacağı ideal, herkesçe doğru kabul edilecek, tek bir cevap olamaz, moda dünyasında da olduğu gibi. Bu işin doğasını bu şekilde kabul edebildiğimiz vakit önerilmiş herhangi bir binanın performansını daha rahat sorgulama fırsatımız olur. Emre Arolat'ın da Fatih Altaylı'nın programında yakındığı gibi, medyadaki tartışmalar(konuşanlar mimar olsa da) genellikle mimarlığın konusu değil.
Mimarlar, diğer alanlardaki tasarımcılar gibi, sizlerin heyecanlarını, birikimlerini kullanışlı, estetik bir sonuca ulaştırmak için varlar. Ancak iradeleri var olan tasarımcılar, sosyal ve politik konumlanışlarının da doğrultusunda: kendilerince gerektiğinde daha iyisinin olabileceğinisavunurlar. Bu yüzden daha ilginç olanın yapılabileceğini de söylemeleri ve buna bağlı yeni bir ürün sunmaları da gayet normal değil mi? Bence mimarlar için de konuşmaktan çok yapılması daha işe yarayacak olan üreterek cevap vermek olacaktır. Tasarımcılar, önerileri bazen çok saçma bile olsa, belden aşağı vurulmadan, tasarlanmış üründen alakasız kriterler ve tartışmalar gündeme getirilmeden, tasarımlarına tahamül edilebilmesini bekler.
Şehir planı ve binalar her zaman kamuoyunun ilgisini çeker, ortaya çıkan ürünlere karşı beğeni ve olumsuz eleştirileri belirtmek de herkesin en doğal hakkıdır. Bu yüzden Bugün ne giysem?seviyesinde tartışmaların olması herkes için bir şanstır. Ancak mimarlık mesleğinin nasıl yapılacağı tartışılacaksa bu tartışmanın yapılacağı yer gözlük sapı çiğnenen ve senede bir gece yayınlanan politik tartışma programları değil, üniversiteler değil midir?